23 Mart 2017 Perşembe

Kendini oldugun gibi kabul et

Ben, bir anne olarak daha iyisini yapmaya çalışıp, başaramadığımda mutsuz oluyorum. Ama öyle böyle değil, kendimi yiyip bitiriyorum. Değiştirmeye çalıştığım sevmediğim yaklaşımları değiştiremediğimde de ise artık uykularım kaçıyor ve bu sefer birer psikopat mı yetiştiriyorum diye düşünüp daha da üzülüyorum. Sonra ne oluyor, tabiki kısır döngüye giriyorum.
Geçtiğimiz günlerde bir sohbet sırasında arkadaşım, nasıl bir anne olduğumu sordu. Ben de mükemmel anne olmadığımı ve bir çok özelliğimi sevmediğimi söyledim. Onun cevabı ise "sen çocukların için en mükemmel annesin" oldu. Her anne, kendi çocuklarının en mükemmel annesidir, öyle değil mi. Hiç birimiz kusursuz değiliz. Ama çocuklarımızın tek annesiyiz.
Şimdi buradan bir blogcu arkadaşın adresini paylaşıyorum ve onun talebi üzerine neleri iyi yaptığımı yazacağım ki artık kendimi yetersiz anne olarak hissetmekten kurtulayım.
https://kahveicermiyiz.blogspot.hu
Bir anne olarak çocuklarıma verdiğim en büyük ve güzel özellik merhamet. İki çocuğım da çok merhametli çocuklar. Özellikle Ege, sokakta fakir birini görse hemen eve almaya kalkacak kadar merhametli. Bir diğer iyi yapabildiğim ve öğretebildiğim şey ise sevgi, sadece insanları değil, doğayı, hayvanları ve çevreyi. Bugün odalarında bir karınca buldum, onu öldürmemem için yalvardılar. Besleyip, büyüteceklermiş karıncayı 😂. Artık ev hayvanı olarak karıncamız var :)
Başka iyi yaptığım şey ise bebekliklerinde onlara kendi başlarına uyumayı öğretmek oldu. Bu konuda  zorlanan çok aile tanıyorum. Ne kadar zor olduğunu biliyorum ama bunu çocuklarım daha yeni doğmuş bebeklerken başarabildiğim için kendimi takdir ediyorum. Tabi bunda çocuklarımın payı da var. Beni pek zorlamadılar.
Bir diğer başarılı olduğum konu ise çocuklarımın bana iyi veya kötü okulda yaptıkları her şeyi anlatacak kadar güvenmelerini sağlamak. Genelde çocuklar kötü bir şey yaptılarsa bunu ailelerinden gizlerler ama bu konuda benim içim rahat, ne kadar büyük olursa olsun, kötü bir olay yaşadılarsa ve sebebi kendileriyse bunu benimle paylaşıyorlar; böylece okuldan, öğretmenden ya da başka birinden duyup, üzülmüyorum.
Şimdi tekrar düşünüyorum da arkadaşım çok haklı, her anne kendi çocuğu için mükemmeldir.
Buradan arkadaşıma ve blogger kahveiçermiyiz.blogspot.com'a sevgilerimi iletiyorum.

15 Mart 2017 Çarşamba

Yaramaz çocuğa öğretmen nasıl yaklaşır

Ege, bu sene 3. sınıfa gidiyor. Sınıfın yaş olarak en küçüğü. Küçük olmak zaman zaman sıkıntı yaratsa da, genel olarak kendince iyi yönetiyor. 
Okulda prensip olarak her sene öğretmen değişiyor ve öğrenciler de değişiyor. Şöyleki bütün sınıfları karıştırıp tekrar grupluyorlar. Yani genelde en yakın arkadaşları dışında bir önceki sınıfından fazla arkadaşı olmuyor, her sene yeni sınıf arkadaşları ve yeni bir öğretmeni olmuş oluyor. Bunun iyi yönleri de var, kötü yönleri de ama bunu fazla tartışmayacağım, çünkü şimdilik anlatmak istediğim bu değil. 
Bu sene Ege'nin yeni sınıf  arkadaşlarının arasında biraz sıkıntı yaratan bir çocuk vardı. Hatta geçtiğimiz yıldan namı bana da ulaşmıştı. Ancak her zaman yaramaz olan, sıkıntı yaratan çocuklar hayatımızda olur, o çocuk bizim çocuğımuz da olabilir. O yüzden büyük bir problem değildi benim için. Ancak zaman zaman Ege bana şikayetle geliyordu. Beni itti, düştüm, bana şöyle yaptı, şuna böyle yaptı gibi... Genelde de cevabım, ona bu yaptığının yanlış olduğunu söylemen, gerekirse de onunla arkadaş olmayacağını açıkça belirtmen oluyordu.
Bu konuyu fazla büyütmedim. Bir gün yine okuldan geldiğinde, yine aynı çocuktan şikayetler olduğunu öğretmenin onu tahtaya kaldırdığını söyledi. İşte bundan sonrası çok enteresan geldi bana. Ege'ye sordum, öğretmeniniz ne yaptı, kızdı mı, ceza mı verdi, noldu diye?
Öğretmen kızmak yerine çocuğun yanına gidip oturmuş, tüm sınıfa dönmüş ve demişki: "Arkadaşınız, sizi zaman zaman rahatsız ediyor olabilir, yanlış hareketlerde bulunuyor olabilir. Ama amacı size zarar vermek değil, tek istediği sizinle arkadaş olmak. Sadece yanlış yöntemi seçiyor arkadaş olmak için. Sizden istediğim, arkadaşınıza bir şans verin ve onunla oyun oynayın." 
Bu olay olduğunda ekim ayı civarıydı. Ben öğretmenin tutumunu çok yapıcı bulmuştum ve kendimden utanmıştım, oğluma onunla arkadaş olmama seçeneği sunduğum için. Ama öğretmeni hem o çocuğa hem de tüm sınıfa yol gösterici olmuştu. Şimdilerde artık bu öğrencinin arkadaşları arasında o kadar sıkıntı yaratmadığını duyuyorum. Bu gelişmede öğretmeninin çok büyük etkisi var. Her öğrenciye, ışık tutan bir öğretmen denk gelmesi dileğiyle....

Sık seyahat eden baba

Buraya taşındığımız günden beri eşim çok sık Türkiye'ye seyahat ediyor. Aslında son zamanlarda bu sıklık azalmakla birlikte yine de belirli periyodlarda hala gidip geliyor. Çocuklarım da bu tempoya bir şekilde ayak uydurdular. İlk geldiğimizde özellikle oğlum sıkıntılı bir dönem geçirmişti, babasının yokluğundan dolayı. Tabi ben kendimden örnek verecek olursam, çıldırmak üzereydim. Eşim madem sürekli Türkiye'ye gelecekti ben neden Macaristan'a taşındım. Aklımda sürekli deli sorular vardı. Ama nedeni çok açıktı, Türkiye'de kendimiz için mutlu bir gelecek görememiştik ve bu iş fırsatı tam da o anda karşımıza çıkmıştı. Çok mutlu olmuştuk, tam zamanında olmak istediğimiz yere gelmiştik. Ama işte eşim yoktu bu sefer de. Hep seyahatte, hep seyahatte. Maalesef Murphy kuralına uygun bir şekilde de hep terslikler eşim olmadığı zamanda olurdu. Ya çocuklardan biri hastalanır ya ben hastalanırım. İllaki bir terslik olurdu. Ama zamanla bu tempoya alıştığımızı düşünüyordum. Ta ki bugün kadar. Bugün Macaristan'da resmi tatil, tüm aile çok güzel bir gün geçirelim dedik. Çok yakınımızdaki Margit Ada'sına gittik, kızım ilk defa yeni bisikletini sürdü, oğlumla babası futbol oynadı. Harika bir öğlen yemeği yedik, her şey çok güzeldi. Akşam ise eşimin yine Türkiye'ye gitmesi gerekliydi. İşte kriz o anda çıktı. Eşim, kızıma, her babanın kızına olduğu gibi aşıktır, kızım ise kendine has bir çocuk, ne babasına, ne de bana pek yüz vermez. Vıcık vıcık öpmeleri, sevmeleri istemez. Sarılmalar, koklaşmalar ona göre değildir, daha mesafelidir. Bugün ise tam tersi oldu. Babasının İstanbul'a gideceğini öğrenince saatler öncesinden ağlamaya başladı, ama ne ağlamak bir türlü susmak bilmedi. Babasının kucağından inmedi, gitmesine izin vermedi. Ege ise Ada'nın bu kadar üzüldüğünü görünce ona televizyon açmaya karar verdi. "Senin istediğin bir çizgi film izleyelim, sen yeterki ağlama" dedi. Ancak televizyon bile yetmedi ağlamalarını dindirmeye. İlk defa eşim, bu kadar hüzünlü bir şekilde iş seyahatine çıktı. Çocukların ne zaman, ne tepki verecekleri hiç belli olmuyor, her zaman süprizlerle dolular.