24 Mayıs 2017 Çarşamba

Mörfi

Murphy Kanunu'nu bilir misiniz? Murphy ağabeyimiz şöyle buyurmuş:
"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." 
Şimdi buradan yola çıkarak, sık sık bu arkadaşı andığımı söylemek istiyorum.

Size de olur mu bilmiyorum ama ters bir şey olacaksa, genelde eşim seyahatteyken oluyor.
Misal, bir seyahatinde, Ege çok hastalandı, gece yarısı acile götürmek zorunda kaldım. Tabi bir de Ada'nın da olduğunu düşünecek olursak, tam bir kabustu.
Bir başka seyahatinde, ben çok hastalandım. Bu sefer arabayla gelebileceği mesafedeydi (3 saat kadar uzaklıkta) ve hemen geldi. Bu hastalıklar genellikle sinsice kenarda bekliyorlar, tam eşim seyahate çıkıyor, hemen başlıyorlar pat pat ortaya çıkmaya. Sinsice size saldıran bir aslan gibi :)

Bu seferki seyahatinde de es geçmedik :) Yine hastalık buldu bizi, bu sefer sağ baştan başla dercesine önce Ada, sonra ben ve Ege şeklinde devam ettik. Tabi Allah beterinden korusun, bunlar büyük dertler değil ama yine de tek başınıza olunca sıkıntı yaratıyor.

Dün gece ateşler içerisinde yanarken, Ege kendi sıkıntısıyla geldi. Ona hemen sabah için doktor randevusu ayarladım ama bir yandan da düşünüyorum ya ben iyileşemezsem kim götürecek diye. Hemen bir arkadaşımdan yardım istedim sabah için, sağolsun beni kırmadı. Ama annelik çok garip bir duygu, bu sefer kafamda kurmaya başladım. Ya doktor detaylı bilgi isterse, ya tahlil yapılması gerekirse, ya öyleyse ya böyleyse.... Ne oldu, tabi sabahı sabah ettim. Zaten ateşin verdiği sıkıntı, bir de üstüne ya iyileşemezsem stresi, ballı lokma tatlısı oldu bana. Ama sabah korkudan olsa gerek, turp gibi kalktım :)
Ege'yi doktora da götürdüm, okula da. Kendime de zaman ayırdım. Şimdi daha iyiyim. Demekki neymiş, azıcık adrenalinin kimseye zararı olmuyor, hatta faydası oluyormuş. Ne ateş kaldı, ne hastalık.


17 Mayıs 2017 Çarşamba

Konaklamalı okul gezisi macerası

Ege, şu anda 7,5 yaşında. Bu sene ikinci kez konaklamalı okul gezisine gidiyor. Okul, 6 yaş yani 2. sınıftan itibaren zorunlu okul gezileri düzenliyor. Zorunlu derken, örneğin tüm 2. sınıfların katılması bekleniyor. Çünkü gezi varsa sınıf öğretmenleri de katılıyor ve ders işlenmiyor. Katılmayan çocuklar da o süre boyunca evde kalıyorlar. Bu gezilerin amacı, çocuklara küçük yaşlardan başlayarak, kendi başlarının çaresine bakmalarını öğretmek, daha güzel bir Türkçeyle söylemek gerekirse, özgüven kazandırmak.
Geçen sene gittiği gezi sadece bir gece konaklamalıydı, bu sene 2 gece. Her sene bir gün daha arttırılıyor konaklama süreleri. 
Çocuklar, bu gezilerden gerçekten de çok keyif alıyorlar ve özgüvenleri artmış olarak dönüyorlar. Ayrıca başlarına gelen sorunları da çözmeyi öğreniyorlar. 
Geçen sene mesela, Ege, duşa girmiş akşam yatmadan önce ama duşun suyu soğukmuş, bir türlü ısınmamış. Oda arkadaşıyla birlikte kalkıp, öğretmenlerinin odasını bulmuşlar ve havlulara sarılı bir şekilde dertlerini anlatıp, öğretmenlerinin odasında yıkanmışlar. :)
Bu sene, Ege geçen senekinden de heyecanlıydı. Dün akşam bavulunu hazırladı, sabah giyeceği kıyafetleri koltuğa koydu ve huzurla uyudu. Ama sabah 05:00 itibarıyla uyanmış ve giyinmişti. Benim gibi uykuya düşkün bir anneye işkence gibiydi. Gidip yatmasını söyledim ama "ben giyindim artık, bir daha yatmam, okula gideceğim" diye tutturdu. Tabi ben kalkana kadar beni beklemesi gerekti. Okula gittiğimizde mutluluktan gözü hiç bir şey görmüyordu. Keyfi çok yerindeydi. 
Şimdi bunu niye mi anlatıyorum, sevgili annelere bir şey anlatmaya çalışıyorum aslında. Çocuklarınızı azıcık özgür bırakın. Hepimiz onlar için endişeleniyoruz ama kendi başlarına bir şeyler yapmak onları çok mutlu ediyor.
Yeğenimin okulu, bu sene ortaokulları Cern gezisine, Avrupa'ya götürmek istedi. Gerekli olan çocuk sayısı yanlış hatırlamıyorsam 10'du. Ne kadar çocuk katılırsa gezinin maliyeti de o kadar azalacaktı. Ama maddi yanından ziyade, aileler çocukları küçük olduğu için göndermek istemediler. Sonuçta gezi iptal edildi. Bir çok aile, çocuğum daha çok küçük, kendi başının çaresine bakamaz deyip göndermedi. Aynı okul, Ankara'ya da gezi düzenledi. Yeğenimin sınıfından sadece 5 çocuk gitti. Hadi ama anne babalar, biraz güvenin çocuklarınıza, azıcık inanın yapabileceklerine. İnanın bana, bir günlük gezi bile onlara çok şey kazandırıyor. Hadi artık şu çocukları özgür bırakın. Gelecek özgür bireylerle daha güzel olacak, çocuklarımız bunu hakediyor.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Zaman akıyor

Zaman çok hızlı akıp gidiyor, bunu anlamak da günlük hayatımızın rutininde pek mümkün olmuyor. Bugün zaman konusuna takılıp kaldım, çünkü kızımın bugün doğum günü. Tam 6 yıl önce bugün dünyaya geldi. Halbuki daha dün gibi onu kucağıma alışım. Hala inanamıyorum büyüdüğüne ve artık küçük bir çocuk olmadığına. Aslında ufaklıklarını o kadar çok özlüyorum ki. Şimdi tekrar minik, 3 yaşlarında çocuk olsalar. Onları öpsem, koklasam, oyun oynasam. Tabiki şimdi de aynı şeyi yapabilirim ama eskiye özlem hiç bitmiyor. Eminim daha da büyüdüklerinde bu sefer 6 yaşlarını özleyeceğim. Aynı şeyleri şu an için söyleyeceğim. Ama hani çocuklarımız küçükken ve biz onlarla bazen başedemez ve yorulurken, bazı kimseler bize derdi ya, büyüyünce her şey daha kolay olacak diye. Yok öyle bir şey. Büyüdükçe işler zorlaşıyor. Çocuklarımızın bizden beklentisi, bizim de çocuklarımızdan beklentilerimiz artıyor. Beklentiler arttıkça, hayal kırıklıkları yaşanmaya başlıyor. Bu hayal kırıklıkları bazen kalp kırığına dönüşebiliyor. Kalpleri kırmamak için uğraşmak da aslında oldukça yorucu. Ama bu zorluklar ve yorgunluklar, çocuklar tamamen büyüyüp evden uzaklaşınca, özleme dönüşüyor. O yüzden yaşadığımız anın tadını çıkarıp, çocuklarımız izin verdiğince onları öpüp, koklayalım. Şimdi kızım 6 oldu, oğlum da ağustosta 8 olacak. Yıllar geçtikçe bu rakamlar yerlerini çift haneli rakamlara bırakacak. İşte o zaman onlar kendi hayatlarını yaşamaya başlayacaklar. O zamana kadar çocukluklarının tadını çıkaralım.