16 Haziran 2017 Cuma

Hoşçakal sezonu / Farewell month

Yurt dışında expat olarak yaşamanın en zor yanı, çok sevdiğiniz insanlara hoşçakal demek. Genelde expat olarak gelen aileler, 2-3 yıl sonra yeni görev yerlerine gönderiliyorlar. İşte bu da hoşçakal deme zamanının geldiğini gösteriyor. Bu hoşçakallar genelde haziran ayında oluyor, tabiki de nedeni okulun son ayı olması.
Haziran ayı içerisinde o kadar çok hoşçakal partisi oluyor ki, hangi birine katılacağınızı, programınızı nasıl ayarlayacağınızı bilemiyorsunuz ama en zoru da tabiki de sevdiğiniz insanlara hoşçakal demek.
Biz büyükler için bu ne kadar zorsa, çocuklar için iki katı zor. Nasılsa başka arkadaşları var deyip, geçiştirilecek kadar kolay bir süreç değil. Geçen sene oğlumun çok sevdiği iki arkadaşı ayrıldı. Ege, hala o iki arkadaşını ne kadar çok sevdiğini anlatıp durur. Gerçekten de çok severdi ama nasılsa geçer ya da unutur deyip, üstünü kapatamıyorsunuz. İçlerinde bir yerde özlem kalıyor.
Bugün, ben de çok sevdiğim bir arkadaşıma hoşçakal dedim. Evet bu sık sık başımıza gelen bir durum ama yine de gözlerimizin yaşarmasına, keşke daha çok zaman geçirseydik dememize engel olmuyor.
Hele bir de okulda yapılan ayrılan çocuklara hoşçakal seremonisi var ki çok duygusal anların yaşandığı bir gösteri.
Geçen sene, yukarıda bahsettiğim iki çocuğun ve benim de annesiyle çok samimi olduğum başka bir çocuğun ayrılış seremonisini izlemeye gitmiştim. Hüngür hüngür ağlamaya başladım, yanımda oturan bir veli, bana eğildi ve siz de mi ayrılıyorsunuz diye sordu? :) Benim ayrılmadığımı bilen herkes gülmeye başladı. Evet ayrılmıyorsunuz belki ama en zoru kalan olmak, hoşçakal diyen olmak. Giden, yeni hayatının derdinde olduğu için farkında değil, ama kalan için işler daha zor.
Giden herkese iyi şanslar diliyorum.

Scroll down for English!!



Saying goodbye is the hardest thing in an expat life. Usually expat families have 2-3 years contract and after these years, they are assigned to their new locations. And June is the month of the farewells.
There are too many farewell parties and you should reschedule your agenda for these parties because you don't want to miss to last chance to say goodbye to your good friends. These days are tough for adults but are not as tough as for children. Even if they have too many friends in the school, they always remember their friends who left. They never stop missing their friends.

Today I also said goodbye one of my friend. We should get used to say goodbye but it doesn't work like that. It is always hard to say goodbye without tears.
Besides there is a leavers assembly in the school. This is the most emotional ceremony. Last year, Ege's friends and one of my best friend and her daughter were leaving and I went to watch this assembly. I started crying and one of the parent asked me that would I leave and everybody, who knew that I wouldn't, started laughing, because I was crying much more than the leavers. Unfortunately the hardest thing is to be the one who is saying goodbye. The leavers don't realize, since they are excited for their new journey, but it is so hard for the people who stay behind them.

Wishing you luck to all my leaving friends, you will be missed.

12 Haziran 2017 Pazartesi

Deniz kokusu

Geçtiğimiz hafta, pazartesi günün tatil olmasını fırsat bilerek, ufak bir seyahate çıktık. Macaristan küçük bir ülke olduğu için, komşu ülkeler arasında araçla seyahat de çok uzun sürmüyor. Biz de bu fırsattan yararlanıp, Slovenya'da ve İtalya'da birer gece kalabileceğimiz mini turumuza çıktık. Slovenya'da kaldığımız yer ile İtalya'nın Trieste kentinin arası sadece yarım saatlik bir mesafe. Slovenya'da güzel bir gün geçirdikten sonra, ertesi gün İtalya'ya gittik. Akşam üstü Trieste şehrine vardığımızda deniz kenarına doğru yürüyüşe çıktık. Ada, yürüken bir ara şöyle dedi: "Anne denize çok yaklaştık, kokusunu alıyorum." O bahsettiği kokuyu ben de alabiliyordum ve hatta o kokuya yaklaştıkça içimdeki çocuk, zıp zıp zıplıyordu. Çünkü o koku çocukluğumun kokusuydu, o koku gençliğimin kokusuydu, o koku beni çok mutlu eden bir kokuydu. Farkına vardım ki, çocuklarım da o kokuyu hissediyorlar ve mutlu oluyorlardı. Bu yüzden isimlerini denizden aldılar, bu yüzden onlar Ege ve Ada. Bazı arkadaşlarım, denizin olmadığı yerde yaşayamayacaklarını söylerlerdi, bazen ben de onlar gibi düşünürdüm. Ama Budapeşte'ye geldiğim zaman nehrin de manzarasının harika olduğunu farkettim. Ama bu zamana kadar sürekli eksikliğini hissettiğim ama bir türlü adını koyamadığım şeyi işte o gün anladım. Deniz kokusu. Benim ihtiyacım olan tam olarak bu. Yaz tatili geliyor, artık deniz kokusunu bol bol içime çekip, depolama zamanı.

7 Haziran 2017 Çarşamba

Yurt dışında kalmak mı, yurduna dönmek mi?

Öyle zamanlar geliyorki, gerçekten de Türkiye'deki eskiden yaşadığım, kargaşasıyla, trafiğiyle, sıkıntısıyla ama yine de kendi dilimde ve kültürümde yaşadığım, hayatı özlüyorum. Hatta bazen, artık burası yeter geri döenlim diyorum içimden.
Zaman zaman çocuklarımın kulaklarına da kar suyu kaçırıyorum, böyle bir duruma hazırlıklı olmaları için. Oğlumun, iyi kötü bir fikri olsa da, kızımın Türkiye'de yaşamak hakkında hiç bir fikri yok. 
Aslına bakarsanız galiba artık benim de Türkiye'de yaşama konusunda çok fikrim yok. 
Türkiye'ye sadece yazları gelip, deniz havası alıp, balık yemek keyifli tabiki. Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. 
Güzel ülkemde olan biteni uzaktan takip ederken, aslına bakarsanız daha net bazı durumları görebiliyorsunuz. Özellikle de yabancı insanların, Türkiye hakkında değişen algılarını.
Macaristan'a geldiğim ilk yıllarda, İstanbul'un yakın olması nedeniyle de, burada yaşayan bir çok arkadaşım, uzun haftasonları için İstanbul'a giderler, giderlerken de bana danışırlardı, nerede yenir, nereye gidilir diye. Şimdi bırakın gitmeyi, uçak transferlerini bile Türkiye üzerinden yapmamaya çalışıyorlar.
Biz buraya taşındığımızda "ne zaman döneceksiniz, hadi gelin" diyenler, artık "sakın gelmeyin" demeye başladılar.
Neden bu hale geldi benim cennet ülkem? Nasıl olur da bir ülke 5 sene içerisinde -tabi öncesi de var- turist cennetinden, korkulan bir terör cennetine dönüştü.
Tabi sadece terör de değil. Bir çok başka nedenleri de var bu korkuların. Ama ülkemizin geldiği son durum maalesef iç açıcı değil.
Bizim güzel ülkemizin çocukları neden mutlu olamasın, neden okula hayata hazırlanmak için gitmesin (sadece ezberleyip, sınavda başarılı olmak için değil), parklarda, bahçelerde neden özgürce oynayamasın?
Güzel halkımız, neden kendi ve çocuklarının geleceğinden endişe duyarak yaşamak zorunda kalsın?
İstediğimiz sadece özgürce ve huzurlu bir şekilde kendi ülkemizde yaşamak ve mutlu olmak.
Çok şey mi istiyoruz?