19 Kasım 2014 Çarşamba

Cevaplaması zor sorular

Ege, gerçekten de çok büyüdü ve her çocuğun belli dönemde sorduğu ve ebeveynlerin cevaplamakta zorlandığı sorulara sıra geldi.
Geçen yıl babam vefat ettiğinden beri sık sık ölümle ilgili sorular soruyordu.
Genelde soru aynıydı: "Dedem neden öldü?"
Cevabı da olabildiğince basit anlatıyordum:
" İnsanlar, doğar, büyür, yaşar ve yaşlanıp ölürler" diye.
Ancak bu açıklama bir süre sonra şu soruya neden oldu, bu soru da babamın çok yaşlı olmamasında dolayı yöneltiliyordu.
" Ama dedem yaşlı değildi"
Cevabı yine basitti:
" Çok sigara içti, o da dedenin hasta yaptı ve onun için öldü"
Bir sene bu soru cevap ara ara devam etti.
Taa ki geçen sabahki daha zor soruya gelene kadar.
" Anne, insanlar ölünce nereye gider?"
O anda bir cevap bulamadım, eşime baktım. O, duymamazlıktan geliyor gibiydi. Bir anda cevap verdi
"Cennet'e giderler oğlum"
Ege'den daha zor soru:
"Ama ölenler yürüyemezler ki nasıl gidecekler, hem kumun altına gömülüler"
Buyrun cevap verin şimdi....

18 Kasım 2014 Salı

Özür dileme

Havalar iyice serinledi, artık yağmurlar da başladı. Oğlum Ege'nin ayakkabıları ve botları küçük gelmeye başlamıştı. Bu hafta sonu Pazar günü, alışverişe gitmeye karar verdik. Alışverişimizi yaptık, bu arada açık hava bir yerdeydik ve hava yağmurluydu. Kapalı alana geçip, yemeklerimizi yedik.
Yemek alanından kızım Ada ile ben önce çıktık. Bu arada bir bey kapıyı bana tuttu ama Ada arkamda kaldı. Kapıyı tutan kişiye teşekkür ettim ama bu arada Ada'nın ağladığını duydum. Arkamı dönüp baktığımda Ada'nın arkadında 5-6 kişinin olduğunu ve bunlardan birinin Ada'nın ayağına basıp ayakkabısını çıkardığını anladım. Ada ise bu kalabalık grubun arasında eğilmiş ayakkabısını almaya çalışıyordu. Yerler ıslak olduğu için Ada'yı hemen kucağıma aldım. Ama bu kalabalık insan grubu durmaya niyetli değildi ve en sonunda" durun!" diye bağırmak zorunda kaldım. Bir anda durdular, ayakkabıyı aldım ve söylenmeye başladım. Gerçi, ben kendi dilimde söylendiğim ve Macarcam söylenecek kadar ilerlemediği için ne dediğimi anlamadılar ama kızgın olduğumun farkındaydılar. Ada da bu arada " ya ayağım ıslansaydı, daha kötü olurdu" diye ağlamaya devam ediyordu.
Daha sonra eşim ve Ege de geldi ve sinirli bir şekilde arabaya bindik. Yolda Ege, bana sorular sormaya başladı bu olay hakkında. Ben de anlattım. Arkasından bana şöyle bir soru sordu, "peki sen şimdi onlara kızdın, ceza verecek misin? " "Hayır" dedim. Bu sefer daha da şaşırdı " ama neden ceza almıyorlar, hem yanlış bir şey yaptılar hem de özür dilemediler". O zaman ne kadar doğru bir şey söylediğini anladım. Biraz sonra bir şey daha sordu, " peki polise söylesek, polis ceza verse?" 
Verecek hiç bir cevabım yoktu. Özür dilemenin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışırken, karşımıza bu kadar saygısız insanlar çıktıkça, verdiğim emek boşa gidiyor. Ama biz biz olalım, pes etmeyelim ve özür dilemenin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya devam edelim. 
Not: Ege, polis çağırmaktan bahsettiğinde aklıma geçenlerde sosyal medyada dolaşan bir video geldi. Ege, bunu seyretmemişti ama aynen oğlumun dediği gibi bir cezası vardı yapılan hatanın. 

www.vimeo.com adresinde "Dad teaches daughter to apologise" adıyla aratırsanız bu anlamlı videoyu bulabilirsiniz.

Saygılı günler dilerim.....


24 Eylül 2014 Çarşamba

Buz pateni çalışmaları 2

Geçtiğimiz kış, Ege'yi buz pateni derslerine götürmüştük. Ama ikinci derste ağlayarak çıkmış ve bir daha da gitmek istememişti. Biz de ısrarcı olmadık. Ancak bu sene okul başlayınca, ders programına bir baktık, o da ne, buz pateni dersi zorunlu olarak müfredatlarına eklenmiş. Ege, ilk duyduğunda fazla tepki vermedi, hatta mutlu bile oldu. "Bir kez daha deneyebilirim" dedi ve derse girdi. Akşam eve ağlayarak geldi. "Ben, bir daha buz patenine gitmeyeceğim" diyerek konuyu kapattı. Ertesi hafta ne yapacağımı şaşırdım. Herkes buz patenine giderken, o yalnız kalamayacağına göre mutlaka bir çözüm bulmalıydım. En sonunda kütüphaneden buz pateni ile ilgili kitaplar aldım. Evde Caillou'nun buz pateni öğrendiği bölümü Ege'ye izlettirdim. Sonunda ikinci kez derse gitmeye ikna oldu. Bugün 4. kez gitti ve eve geldiğinde "buz pateni çok keyifliymiş" diyerek mutluluğunu dile getirdi. Ben de onun mutlu olmasına çok sevindim.  Çok önemli olmasa da bir sorunu daha aştığımız için kendimi rahatlamış hissediyorum.

Yeni okul dönemi ve hastalıklar

Okullar burada Ağustos ayın  sonunda başladı ve okula başlamadan iki gün önce Budapeşte'ye geldik. İzmir'den direkt geldiğimiz için nevrimiz döndü. İzmir 40 derece sıcaklıktayken, Budapeşte 20 civarındaydı. İşte tam bu nedenle de hastalıklar peşimizi bırakmadı. Önce ben, sonra Ege, şimdi de Ada. Ege'nin hastalığı tam 3 hafta sürdü ve bizi gerçekten çok yordu. Şimdi ise Ada hasta, umarım Ege'ninki kadar uzun sürmez. Hemen bal, deniz suyu gibi yöntemlere başvurdum, inşallah hemen atlatır bu hastalığı.

20 Temmuz 2014 Pazar

Geniz eti ameliyatı

Uzun zamandır yazamadım. Çünkü kızım Ada'nın geniz eti bebekliğinden beri kocaman olduğu için alınması gerekliydi ve bu operasyon için İstanbul'a geldik. Gelir gelmez ilk işimiz çocuk doktorumuzu ziyaret etmek oldu. Bu ziyaret sırasında hem Ege hem de Ada, ülkemizde yeni uygulanmaya başlanan Meningekok ( menenjit ) aşısını oldular. Hemen arkasından da KBB doktorunu ziyaret ettik. Bu KBB doktorunu ilk ziyaret edişimizdi. Daha önceki KBB kontrollerini İzmir'deki eniştemiz yapıyordu ve geniz eti ameliyatı da onun önerisiydi. İstanbul'daki kontrol için götürdüğümüz KBB doktoru ise, daha şikayetlerimizi bize sormadan Ada'yı muayene edip, bize kızımın 3 yıllık geçmişini falcı gibi anlattı ve hemen ameliyat önerdi. Zaten bu sonuca hazırlıklı olduğumuz için süreci başlattık ve 3 gün sonrası için operasyon gününü belirledik.
Operasyon günü geldi ve tüm hazırlıklar başladı. Anestezi uzmanı geldi ve kızımızın genel durumuyla ilgili bir çok soru sorup çıktı. Ada'ya ameliyat önlüğünü giydirdik, her şey gayet yolundayken, eşimin aklına Ada'nın aşı olduğu geldi ve hemşireye hemen bunun  bilgisini verdi.
Anestezi uzmanı doktor, koşarak geri geldi ve aşının detaylarını öğrendi. Ve tesadüfen aklımıza gelen bu detayla belki de kızımızın hayatını kurtardık. Çünkü aşı yeni yapılmışken, anestezi yapılmaması gerekirmiş. Anestezi altındaki hastanın bağışıklık sistemi yavaşladığı için aşıyla verilen virüsler vücuda saldırıp ilgili aşının hastalığına neden olabilirlermiş veya daha hafifi aşının etkisi yok olabilirmiş. Bunlar, her ne kadar tahmini olgular da olsa, risk almaya değmeyecek bir durum. Sonuç itibarıyla Ada'nın ameliyatı bir hafta ertelendi ve cuma günü yapıldı. Maaşallah çok rahat geçen bu operasyon ardından kızımız sağlığına kavuştu. Bu olaydan da çıkardığımız ders, anestezi uzmanlarının elindeki soruların hastanın sağlığıyla ilgili bilgi almakta yeterli olmadığı ve biz ebeveyn veya hastaların çok daha detaylı bilgi vererek doktorlarla paylaşmaları.
Sağlıkla kalın....












26 Haziran 2014 Perşembe

Sicilya tatili

Sonunda Budapeşte'ye taşındığımızdan beri ailece bir hafta tatile gidebildik. Bu sefer bir tatil köyü ayarladık ve Sicilya'ya gittik.

Sicilya, benim için süprizlerle dolu bir ada değildi doğrusu. İzmir'imden hiç farkı olmayan doğası ve iklimiyle kendimi Çeşme'ye gelmiş gibi hissettim. Tek farkı benim canım İzmir'li hemşehrilerim daha  saygılı ve temiz insanlar.

Sicilya havaalanı hayatımda gördüğüm en pis ve karmaşık havaalanıydı, alanın kapısından çıkar çıkmaz çevrenizi dilenciler sarıyor, tuvaletler, adım atılamayacak kadar kirli.
Diyeceğim o ki, "bi daha da Sicilya'ya gelmem."
Ama ne varki yemekler muhteşemdi. Şu İtalyan mutfağı muhteşem. Sırf hamurişi belki ama yine de adamlar hamuru bile çoook lezzetli yapıyorlar.

Çocuklara gelince, belki de en eğlendikleri tatil bu oldu. Çocuklarım maalesef isimlerinin aksine ( Ege ve Ada) deniz ve havuza çok çok bayılan çocuklar değil. Baba kökenleri Çorum olunca isimleri yanlış olmuş. Ama bu yaz ikisi de beni çoook mutlu etti ve hem havuza, hem denize girdiler. Hoş kızım Ada, son 3 gün alıştı suya ama olsun büyük gelişmeydi. Suya girip, çıkmak istemedi.
Kızımla, baş başa akşamları gösteriler izledik, gerçekten büyüdüğünü anladım. O, müziğe ve dansa, ben de onunla vakit geçirmeye bayılıyorum. Oğlum da babasıyla odada dinlenmeyi tercih etti. (Daha doğrusu o kadar yorgun oluyordu ki, akşamları sızıyordu, babamız da onu yatırmaya gidiyordu)
Böylece adayı doğru düzgün gezemedim ama olsun....

Yaşasın tatil, teşekkürler Sicilya. Sayende çocuklarım suya alıştı. Bekle bizi İzmir geliyorrruuuzzzz!!!!!!

4 Haziran 2014 Çarşamba

4-5 yaş erkek çocukları

Daha önce oğlum Ege'nin bu aralar çok agresifleştiğini ve söz dinlemediğini anlatmıştım. Bu yaramazlıklar okulda da olmaya başlayınca sorunlar arttı. Okuldan hiç bir uyarı gelmese de, Ege, okuldan gelince bana "thinking time" dedikleri düşünme cezası aldığından bahsetti. Bir hafta boyunca her gün ceza almış. Ben de bu durumda öğretmeniyle konuşmanın daha doğru olacağını düşündüm. Öğretmeniyle konuştuğumda sinirlerim o kadar bozulmuştu ki artık göz yaşlarımı tutamıyordum. Benim dünya tatlısı oğlum, bir canavara dönüşmek üzereydi. Sınıfta bir şeylere kızdığında kendini yerden yere atan, binbir türlü şımarıklıkla sınıftaki çocukları bile canından bezdiren bir çocuk olmuştu. Ama, bunlardan bana öğretmeni hiç bahsetmemişti ve ben sormasam bahsetmeyecekti de. Hatta ağladığımı görünce beni yatıştırmaya çalışıp bu davranışların çok normal olduğunu söyledi. İşte bu noktada bir kaç ay öncesine kadar sakin ve uslu olan oğlumun, şimdi böyle davranmasını nasıl normal bulduğunu anlamamıştım. Eğer ben sormasam, bana bunları anlatmayacağını ve daha önce karşılaşmadığı yeni bir durum olmadığını söyledi ve ekledi. 4-5 yaş arasındaki erkek çocuklarının tetosteron hormonları aynı ergenlikte gibi artarmış. Bu yaş grubunda yaklaşık 3 katına çıkarmış. Bu biyolojik değişim de, erkek çocuklarının daha agresif olmasına, duyduğu kaba sözleri daha sık kullanmasına ve silah, kılıç gibi oyuncaklara daha fazla ilgi göstermesine neden olurmuş. Ege de aynı bu şekilde davranıyor. Daha önce ilgi duymadığı silah ve kılıçlara ilgi gösteriyor. Daha önce hiç izlemediği halde Ben Ten, Transformers gibi çizgi filmlerden bahsediyor. Star Wars filminin en büyük hayranı oldu. Şimdi artık davranışlarının nedenini öğrendiğime göre, yapmam gereken daha fazla sabır göstermek olacak.
İlgilenenler için de bu konuyla ilgili bazı linkler ekliyorum. Ancak maalesef  linkler İngilizce, Türkçe çok fazla kaynak yok bu konuyla ilgili. 

3 Haziran 2014 Salı

Doğum günü pastası yapmak

Ege için doğum günü partisi organize etmeye çalıştığımı daha önce paylaşmıştım. Parti günü yaklaştıkça Ege'nin istekleri de değişti. Pastayı kendim yapmayı planlıyordum ama parti gününden 3 gün önce Star Wars pastası istediğine karar verdi ama bu istek, benim boyumu aştı. Pastayı kendim yapar üzerine bir kaç oyuncak koyarım diye planlarken, bana "Leo'nun pastası gibi istiyorum" dedi. Bu bahsettiği pasta, profesyonel bir pastacının elnden çıkmış iki katlı, şeker hamuru kaplı ve muhteşem bir pastaydı. Tabiki bu kadar kısa zamanda, bu tip pastayı hazırlayacak birini bulmam imkansızdı.
Budapeşte'nin bildiğim en iyi pastanesi de Star Wars pastası yapmıyordu. Sonuçta iş başa düştü. İngiliz bir arkadaşım "Icing" kullanarak çok güzel pasta yaptığını anlattı. Ama bu "icing" de ne ki?!!
Bana tarif etti, nereden satın aldığını, nasıl yaptığını anlattı. Ben de almaya karar verdim. Bir sabah saat 9.00'da evden çıkıp pasta dekorasyon malzemesi satan dükkanları gezmeye başladım. Şu "icing" denilen şeyi yapması bana hiç de kolay gelmedi. Sonra belki pastaya resim basarlar diye düşündüm. Ama doğum günü partisi pazar olacak ve bu dükkanlar hafta sonu çalışmıyorlar.
Derken saat 13.00'e kadar gezdim. Eve dönerken elimde şeker hamuru gibi olan badem ezmesi hamuru, pasta kesme bıçağı, bir kaç oyuncak Star Wars figürü ( yenilebilenleri yoktu, oyuncakçıdan aldım) ve pasta düzeltme spatulası vardı.
Ama bunlarla ne yapacağımı bilmiyordum. Perşembe gününden itibaren uykularım kaçmaya başladı, ya pasta olmazsa ya tutturamazsam diye.

Ve cumartesi günü geldi. Tarifleri okumaya başladım, bir tanesini uygulamaya karar verdim ama ilk dakikada daha krem şantiyi tutturamadım. Markete gidip yenilerini aldım, umutsuzca pastayı yapmaya koyuldum. Artık ellerim titriyordu heyecandan. Keki 3 katlı olacaktı, you tube'da çok rahat pasta kesme bıçağıyla kesiyorlardı ama ben başaramadım ve yadigar ekmek bıçağına geri döndüm. Her şey kötü gidiyordu, kalbim pat pat atıyordu ya olmazsa diye ama sonunda işte bu ortaya çıktı.



Sanırım, çok kötü olmadı. Ama Ege'nin mutluluğu ve gülümsemesi görülmeye değerdi.




19 Mayıs 2014 Pazartesi

Yaş sendromları

Şu çocukların yaş sendromları hiç bitmiyor galiba. 2 yaş sendromu, 4 yaş sendromu, yok ergenliği, yok o yok bu. Ben çocukken sendromlu değil miydik acaba yoksa hatırlamıyor muyuz? Annem bana azıcık kızsa utanır hemen ağlardım, bir daha da yapmazdım. Babam ise hiç sesini yükseltmezdi bir bakışı veya kısa bir cümleyle beni mum gibi yapardı. Şimdilerde oğlum Ege - artık ne dersiniz 4 yaş mı, 5 yaş mı bilemem- bir sendromlarda. Ne konuşmamızdan anlıyor ne de bağırmamızdan. Yapma dersem, gözümün içine baka baka yapıyor. Geçen sene melek olan çocuk bu sene içine şeytan kaçmış gibi dolaşıyor. Yüzü hep asık ve kızgın, sürekli öğrendiği bir kaç kaba kelime dilinde. Canı isterse kardeşi Ada bir tane, istemezse Ada'dan kötüsü yok. Ne yapacağım, nasıl başa çıkacağım bilemiyorum. Bazı meşhur anne bloglarında okuyorum, açıkçası ben o annelerin gerçekten var olmadığına inanmaya başladım. Yok çocukla çok sakin konuşunca, çocuğu hemen susuyormuş, yok "yemek yemezsen çikolata vermem" gibi rüşvetlere asla başvurmuyormuş - yaparsa da kendini suçlu hissediyormuş-. Kusura bakmasınlar ama ya onların çocukları mükemmel, benimkiler sorunlu ya o anneler gerçekte yoklar ya da sadece olması gerekeni yazıyorlar ama aslında öyle davranmıyorlar. Bilemiyorum ama bu durumlar gerçekten başedilmesi zor durumlar ve "hemen konuştum sorunu çözdüm" diyen becerikli anneler benim canımı sıkıyor. Ben mi anneliği beceremiyorum, bu nasıl bir şey anlamadım. Anlayan varsa bu yana gelsin lütfen. Bu çaresizliği tek ben mi hissediyorum?!!

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Doğum günü ayarlamak

Ada, küçük kızım, geçen cumartesi 3 yaşına girdi. Ada, hala küçük olduğu ve o hafta Macaristan tamamen tatilde olduğu için büyük bir parti organize etmedik. Gerçi, herkes şehirde olsa da parti yapmazdık, çünkü Ada'nın okulu doğum gününü zaten partiyle kutlayacaktı ve nitekim de öyle oldu.
Ama bu ardı arkası kesilmeyen doğum günü partileri Ege'yi biraz üzmekte. Çünkü doğum günü Ağustos ayında ama o arkadaşları ile birlikte doğum gününü kutlamak istiyor, bu da mümkün olmuyor. Bu sene Mayıs veya Haziran ayında kutlayalım istedik. Aman ne zormuş organizasyon yapmak. Önce bir oyun evi ayarlamak istedik. Ayarladığımız gün en iyi 2 arkadaşının gelemeyeceğini öğrendik. Bu sefer Ege, onlarsız doğum günü yapmak istemedi ve bu sefer evde parti istedi. Ama şimdiki doğum günleri de farklı. Eskiden biz evde kutlarken annelerimiz de gelirdi, biz arkadaşlarımızla oynarken, anneler de kendi aralarında muhabbet ederlerdi. Şimdiki doğum günlerinde -ya da buradaki doğum günü partilerinde- anneler çocuklarını bırakıyor ve parti veren aile de mutlaka misafir çocuklara özel oyunlar oynatıyor. Ben kendi 2 çocuğuma oyun bulmaktan aciz bir anneyken, nasıl olacak da bir sürü çocuğu eğlendireceğim.?! Ben de Ege'nin sadece 4 yakın arkadaşının anneleriyle, hepsine uygun olan bir gün ayarladım ve onları çağırdım. Şimdi yana yakıla bu çocukları eğlendirecek oyun arayışındayım. Umarım keyifli oyunlar bulurum da zavallıcıklar sıkıntıdan patlamazlar. Bakalım nasıl geçecek parti, onu da yazacağım, hele bir atlatayım o günü.

8 Nisan 2014 Salı

Uluslarası gün kutlaması

Bu aslında gecikmiş bir yazı ama yazmadan geçmek istemedim. Her sene Ege'nin okulunda okuyan öğrencilerin bayraklarını taşıdıkları resmi geçitle başlayan milletlerarası gün kutlamaları var. Bu özel günde öğrenciler kendi yerel kıyafetleriyle ülke bayraklarını taşıyorlar ve anneler de ülkelerinin yemeklerini yapıp öğrencilere farklı tatları öğretiyorlar.
Bu sene bayrak taşıma görevi Ege'nindi. Bu görevi yapmaktan çok keyif aldığını söyleyemeyeceğim. Çünkü oğlum gösteri, tiyatro ve bu tip kendisinin ön planda olduğu organizasyonlardan çok hoşlanmıyor. Yapması gereken sadece bayrağı taşımak ve Türkçe "Merhaba" demekti. Ama çok başarılı olduğun söyleyemem. Sahneler Ege'ye göre değil. ;)





Sabah biraz zorlandıktan sonra yemek saati için hazırlıklar başladı. Bu sene masamızı Yunanistan ile birlikte hazırladık. Öğrenciler bunun anlamını biliyorlar mı bilmiyorum ama kardeşliğimizi göstermek adına çok harika bir birliktelikti.    






Tüm öğrencilerin kendi ülkelerini tanıtıcı kıyafetler giymeleri, mutluluk ve gururla bu kıyafetleri taşımaları olağanüstü bir görüntüydü. 

Bugünün sonunda yine tabiki Ege mutlu oldu çünkü okulda haftada bir gün ödül olarak verilen "Top Dog" isimli köpek bugün Ege'nin oldu.







Ege, öksürük ve doktor

Daha önce Budapeşte'de yaşadığım doktor tecrübemi paylaşmıştım. Macaristan'da kaliteli doktor bulmak çok kolay olmayabiliyor. Biz yine de şanslıyız çünkü burada da kendimize Türk bir çocuk doktoru bulduk. Ama muayenehanesi çok yakın olmadığı için zaman zaman anlaşmalı olduğumuz sağlık kurumunun doktorlarını da ziyaret ediyoruz. Daha doğrusu onlar bizi ziyaret ediyor. Ege'nin de bir süredir kesilmeyen öksürüğü var. Bu kurumdan eve bir çocuk doktoru geldi ve Ege'nin viral enfeksiyon geçirdiğini söyledi. Kullandığımız hiç bir şey işe yaramadı, daha sonra buradaki Türk doktorumuza gittik, o da viral olduğunu söyledi ama bu öksürük bir ayı geçtiği halde devam ediyor. En sonunda Türkiye'deki doktorumuzu aradık. Bu sırada ben de alerji olabileceğinden şüphelendim ve antihistaminik kullanmaya başladım. Türkiye'deki doktorumuz ise alerji ilaçları iyi gelmezse antibiotiğe başlamamızı çünkü atipik bronşit olabileceğini söyledi. Normalde hiç antibiotik önermediği için şaşırdım ve ilacı Türkiye'den getirttim. Daha kullanmaya başlamadım, ama perşembe gününe de buradaki çocuk göğüs hastalıkları uzmanından randevu aldım. Muayene edilmeden ilaç vermemek için. Bakalım sonunda ne çıkacak, çok önemli değildir umarım.

26 Mart 2014 Çarşamba

Çocuklarla pazarlık yapmak

Son günlerde en çok kafama takılan şey "çocuğunuzla pazarlık yapmayın" konusu.
Sevgili pedagoglar çocuklarla pazarlık yapmamanın gerekliliğini vurgulayıp duruyorlar. Bunu başaran ebeveynler var mı, lütfen bana dürüst olup "Evet biz hiç pazarlık yapmayız çocuğumuzla" diyebiliyor musunuz. Ben yapamıyorum, olmuyor. İster istemez bir noktada kendimi çocuklarımla pazarlık yaparken buluyorum. Neymiş efendim pazarlık yaparsak asıl amacı atlamış olurmuşuz da çocuk amaca ulaşmak için asıl mevzuyu araç yaparmış. 1 çocuktan fazla  çocuğu olan sevgili arkadaşlarım beni daha iyi anlayacaklardır. Aynı anda ikisinin birden ihtiyaçlarını karşılamak çoğu zaman mümkün olmuyor. Özellikle dar zamanlarda mesela sabah işe gitmeye hazırlanırken, çocuklarınızın isteklerini yapmanız ya da onun sizin istediklerinizi yapması kolay olmuyor. Kısa zamanda yapılması gereken çok iş oluyor ve o sırada oyalanan çocukla ister istemez pazarlık ederken kendinizi bulabilirsiniz. Benim başıma çok sık geliyor. Bu yüzden de pedagogların çoğunun çocuk sahibi olmadığını düşünmeye başlamıştım. Pazarlık yapmayın, peki alternatifini açıkla, o da yok. Çünkü her çocuk bir bireydir ve farklı durumlara, farklı tepki verir. Ama işte en sonunda çocuklarla pazarlık yapmanın kurallarını öğreten bir internet sitesi buldum!! :)
Buyrun çocuklarla nasıl konuşulmalı ve nasıl pazarlık edilmeli. Okuyalım, öğrenelim :)

http://www.pbs.org/parents/talkingwithkids/negotiate.html

Kayak çalışmaları

En son Ege'nin buz pateni maceralarını anlatmıştım ve yakında kayağa gideceğimizi ve orada başımıza gelenleri anlatacağımı söyleyip yazımı tamamlamıştım.
Şimdi sıra geldi kayak macerasına.
Ege'nin paten macerası kötü bitince kayak için onu çok zorlamamaya karar verdik. Ama yine de bütün kıyafetlerini hazırladık ve dağ tatiline çıktık. İlk gün kayak dersine giderken ağlamaktan gözleri kıpkırmızı oldu ama ders başladığında keyfi yerine gelmişti. Kayak öğretmeni önce tek ayağına kayak taktırdı ve denge kurmayı öğretti ancak ikinci ayağa kayak takmaya geline Ege bunun gereksiz olduğunu böyle kayabildiğini söyledi :)
Neyseki öğretmeni ikna etti ve artık kaymaya hazırdı. Ders bittikten sonra hava çok rüzgarlı olduğu için kayak gözlüğü kiralamaya karar verdik. İşte, bu tam da ihtiyacımız olan şeymiş. Bu gözlük Ege'yi o kadar mutlu etti ki o gece gözlükle yattı ve sabah büyük bir heyecanla kayak dersine gitti.
4 gün sorun yaşamadan kayak derslerine katıldı.
Ama sonunda Ege, bana şunu söyledi "ama ben board yapmak istiyordum".....

18 Şubat 2014 Salı

Buz pateni çalışmaları

Bu kış Türkiye'de olduğu gibi, Macaristan'da da havalar normalden daha sıcak ve kurak. Bu sene bir gün hariç -ki onda da Türkiye'deydik- hiç kar yağmadı. Ama bu, Macar halkı için kış sporlarının yapılmaması anlamına gelmiyor. Örneğin buz pateni pistleri faaliyetlerine devam ediyor.
Bir kaç hafta önce, Ege ilk buz pateni dersini aldı ve ilk ders için oldukça başarılıydı. Ertesi hafta olan derse gitmeye de oldukça istekliydi. Heyecanla hazırlandı, koştura koştura gitti. Ders başladı. Önce her şey Ege için çok güzel gidiyordu, ta ki bir çocuk ağlamaya başlayana kadar. Ege, ağlayan çocuğu görünce demoralize oldu, ne yapacağını şaşırdı ve o da ağlamaya başladı. Daha sonra da dersi yarıda kesip, dışarı geldi. Neden ağladığını sorduğumuzda, sürekli düştüğünü ve yapamadığını söyledi. Bu maceramız da başlamadan bitmiş oldu
Önümüzdeki hafta okullar "kayak tatili"ne giriyorlar. Bu tatili değerlendirmek için kayak yapmaya gitmeye karar verdik. Ege de kayak yapmaya çok istekli. Aynı buz pateninde olduğu gibi. Umarım sonu buz pateni gibi olmaz. Haftaya dönünce de bunun sonucunu anlatırım. Umarım korkularını yener ve hayatta her şeyi düşe kalka öğreneceğini anlar.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Yabancı bir okulda ilk tecrübeler 3

Daha önce Ege'nin okulunun verdiği eğitimlerden bahsetmiştim. Hatırlarsanız yazısız kitaplarla okumaya başlamaları bana çok ilginç gelmişti. Gerçekten de yazısı olmayan kitaplar eve gönderiliyor ve sayfalardaki resimler hakkında konuşuyorduk. Yakın zamanda bu kitapların içinde yazı olanları eve gelmeye başladı. Ama uzun uzun cümlelerden bahsetmiyorum, sadece kelimeler ve kısa cümlelerden oluşuyor. Şimdilerde en sevdiğimiz şey bu kitapları okumak, Ege bunları okumaktan gerçekten çok keyif alıyor. Ama sevmediği bir şey var o da fişleri okumak. Ege'nin ilgisini çekebilmek için de her okuduğu fişi yazdırıyorum. Çünkü yazı yazmayı çok seviyor. Geçen hafta okulda yine velilere çocuklara yazı yazmanın geliştirilmesi konusunda kısa bilgi verildi. Geçen sene de buna benzer bir çalışma yapılmıştı ve bloğumda paylaşmıştım. Şimdi biraz daha detay bilgi verildi. Bunların içinde en önemli konu çocuğunuzun fiziksel gelişiminin yazı yazmaya hazır olup olmadığı. Daha önceki seansta da, bunda da sıklıkla üzerinde durulan konu çocukların el ve kol kaslarının yeterince geliştirilmesi. Öğretmenlerin önerileri çocukların bol bol hamurla oynaması, mümkünse duvar tırmanmaları, kol ve el kaslarını güçlendirecek her tür fiziksel aktivitenin desteklenmesi. Yine üzerinde durulan nokta el yazısı. Türkiye'de artık el yazısı öğretiliyor. İngiliz eğitim sistemi de bu açıdan, Türk sistemiyle aynı. El yazısını öğretmelerinin amacı çocukların daha kolay yazmalarıymış. El yazısı öğrenen çocukların daha az kollarınn yorulduğu ve böylece daha kolay yazdıkları düşünülüyormuş. Ancak unutulmaması gereken konu ise çocuklara büyük harfle yazı yazmayı öğretmemekmiş. Çünkü elyazısı öğrenmesi gereken çocuğun, önce büyük harf yazmayı öğrenmesi el yazısı yazmasını zorlaştırıyormuş.
Yazı yazmayı da eğlenceli hale getirmek önemli. Yazmayı öğrenirken kalem kağıt yerine kullanılacak bir çok çeşitli malzeme var. Örneğin kum, un, şeker gibi toz maddeleri büyük bir tepsiye koyup, çocuğunuzun elleriyle şekiller ya da harfler yapmasını sağlayabilirsiniz.
Daha önceki sunumla tekrar eden konular olsa da biz velileri yönlendirmesi açısından bunların çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

2 Ocak 2014 Perşembe

Ada'ya tuvalet eğitimi III

Yazın Ada 2 yaşında diye düşünerek tuvalet eğitimine başlamıştım ama çok başarılı olmamıştı. Ada, tuvalete oturmak istemedi, oturursa da tuvaletini yapmak istemedi. Çok da uğraşmadım aslında, 2 gün sonunda pes ettim ve kış mevsimine bıraktım bu eğitimi.
Şubat ayında okulları 2 hafta tatil olacak o zaman başlarım diye düşündüm. Ancak, Ada 2 haftalık noel tatiline girerken öğretmeninin bize verdiği bilgiye göre okullar açılınca tüm sınıfa tuvalet eğitimi vermeye başlayacaklardı. Tuvalet eğitimi benim korkulu rüyamdı. Bu bilgiyi alınca elim ayağım dolandı, ne yapacağımı bilemedim. Hemen gidip lazımlık aldım ve işe koyuldum. İlk 1.5 gün tam bir felaketti. Ama sonra bir şey oldu, yeni yılın gelmesiyle sanki sihirli bir değnek değdi ve Ada çişini söylemeye başladı. Yani bana yeni yıl hediyesi verdi. Bugün 4. gün şimdilik çişle ilgili sorun yok ama tabi bir de kaka mevzusu var, onu daha çözemedik. Umarım en kısa zamanda bu sorun da çözülür. Sonsuza kadar içinde saklayacak değil ya :)